Hızlı Erişim
Anasayfa | Yayınlarımız | Yazılarımız & Sunularımız | Tedaviler | Psikolojik Testler | Genel Sorular ve Yanıtları | İletişim
Site içi arama:   
Fulfillment, Gustav Klimt

Travma Cinsel Yaşam OKB

 

Cinsel Yaşam >> Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları cinsel mitler


Cinsel Yaşam Kadınlarda Cinsellik Erkeklerde Cinsellik Tamamlanmamış Evlilik

 

 

Cinsel sorunların çözümsüz olarak algılanmasında , süregenleşmesinde ve tedavilerinin gecikmesindeki en önemli etken bilgi eksikliği ve cinsellikle ilgili yanlış inanışlar (mitler) dır

  1. Cinsel işlev bozukluğu, özellikle erkeklerde önemli bir ruhsal travmatik etken olarak algılanır ve kendilik değerinin azalmasına neden olur. Sorunun süregenleşmesiyle birlikte, ikincil depresif belirtiler ortaya çıkabilir ve sorun daha da karmaşık hale gelebilir

  2. Uyku düzeni bozulur, dikkat ve konsantrasyon yetisi azalır, genel olarak yaşamdan zevk alma oranı düşer, günlük yaşamın diğer gereklerine karşı da bir ilgisizlik ve isteksizlik hali ortaya çıkar. Sonuç olarak, cinsel alandaki sorun yaşamın diğer alanlarına da yansıyarak çekilmez kılmaya başlayabilir.

Bu yazıda, erkeklerde cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili genel bilgiler verildikten sonra cinsel mitler ve cinsel işlev bozukluklarının oluşumundaki rolleri anlatılmıştır.

Erkeklerde cinsel işlevin bozulduğu alanlar:

  • cinsel istek

  • uyarılma-sertleşme (ereksiyon)

  • boşalma (ejakulasyon)

Erkeklerde cinsel işlev bozukluğu düşünülmesi gereken durumlar:

  1. cinsel partnere karşı bir cinsel ilgi ve istek azlığı ya da yokluğu yaşanıyorsa

  2. cinsel ilgi ve istek olmasına karşın cinsel ilişki sırasında uyarılma ve ereksiyon (cinsel organda sertleşme) gerçekleşmiyorsa

  3. cinsel ilgi ve istek var ve uyarılma-sertleşme de olmasına karşın cinsel birleşme sırasında sertleşme yeterince uzun sürdürülemiyorsa

  4. cinsel ilişki sırasında birleşme olmadan hemen önce, birleşme olur olmaz ya da umulan ve istenilen süreden daha kısa zamanda boşalma (ejakulasyon) gerçekleşiyorsa

  5. cinsel ilişki sırasında boşalma (ejakulasyon) ve orgazm olma için geçen süre umulan ve istenilenden daha uzun oluyorsa

Erkeklerde cinsel işlev bozukluklarının görülme sıklığı:

Tüm erişkin erkeklerin %15’inde, 50 yaş üzerindeki her 10 erkekten 3’ünde cinsel istek azlığı ya da yokluğu görülmektedir. Yaklaşık olarak her 10 erişkin erkeğin 3’ünde erken boşalma görülmektedir. 40 yaş civarındaki erkeklerin %90’ının cinsel yaşamlarında en az bir defa sertleşme (ereksiyon) sorunuyla karşılaştıkları bildirilmektedir. Bunların çoğunda sorun duruma bağlı ortaya çıkmakta ve geçici olmaktadır. Üçte birinde sertleşme (ereksiyon) sorununun düzelmesi için haftalar hatta aylar geçmektedir. 40 yaş altındaki erkeklerin önemli bir kısmında da sertleşme (ereksiyon) sorunu görülebilmektedir. Geç boşalma-orgazm olamama sorunu diğerlerine oranla daha az sıklıktadır. Genellikle orta yaşlarda görülmekte ve 10 erkekten biri bu sorunla karşılaşmaktadır (1).

Hem Türkiye’de (3), hem de yurt dışında (4, 5) cinsel işlev bozukluğu kliniklerine başvuran erkeklerde en sık rastlanan cinsel işlev bozukluğunun sertleşme (ereksiyon) bozukluğu olduğu bildirilmiştir. Son yirmi yılda sertleşme bozukluğuyla başvuran erkeklerin sayısında bir artış olduğu, bu artıştan yeni medikal ve cerrahi tedavi seçeneklerinin ortaya çıkması ve medyanın konuyla özellikle bu açıdan ilgilenmesinin sorumlu olabileceği belirtilmiştir (6).

Erkek cinsel işlev bozukluklarında etiyoloji:

Cinsel işlev bozukluklarının oluşumuna neden olabilecek etkenleri üç grupta toplayabiliriz:

  1. Organik (bedensel bir hastalığa, ilaç yan etkilerine bağlı) etkenler

  2. Psikolojik (nevrotik çatışmaların, kişilik özelliklerinin, olumsuz cinsel deneyimlerin, psikiyatrik hastalıkların yol açtığı) etkenler

  3. İlişkisel etkenler

Cinsel işlev bozukluğunun oluşumunda, bu üç etkenden her biri tek başına rol oynayabileceği gibi ikili ya da üçlü kombinasyonlar şeklinde de (karışık tip) bulunabilirler.

Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarının büyük çoğunluğunda sebep, psikolojik, ilişkisel ya da duruma bağlı faktörlerdir. Psikolojik faktörler, anksiyete ve depresif bozukluklardan şizofreniye değin tüm psikiyatrik hastalıklara, herhangi bir psikiyatrik hastalık bulunmayıp nevrotik çatışmalardan olumsuz yaşanmış cinsel deneyimlere kadar çok geniş bir yelpaze içinde sınıflandırılabilir (7). Bu yelpaze içinde kaynağı ne olursa olsun performans anksiyetesi denilen durumun önemli bir yeri vardır (1).

Daha az bir kısmında genellikle fiziksel nedenler saptanır. Bu fiziksel nedenlerin başında da ilaç yan etkisi gelmektedir. Diğer sık rastlanan fiziksel nedenler arasında diabetes mellitus, damar hastalıkları, alkol ya da ilaç kötüye kullanımı, sigara, endokrin ve nörolojik hastalıklar bulunmaktadır.

Değerlendirme ve tedavi için yönlendirme:

Cinsel işlev bozukluğu ile başvuran kişinin ilk değerlendirilmesi çok önemlidir. Cinsel işlev bozukluğu olan birçok kişi, çoğu zaman kadınsa bir jinekoloğa, erkekse bir üroloğa başvurmaktadır. Dolayısıyla ilk değerlendirme, bu uzmanlar tarafından yapılır. Çoğu zaman, yalnız klinik öykü ile sorunun oluşumunda psikolojik ya da organik etkenlerden hangisinin ön planda olduğu anlaşılabilir. Ancak bazı durumlarda, sorunun kaynağı konusunda kesin ayrım yapılamayabilir. Bu durumlarda ürolojik ya da jinekolojik muayene ve incelemeler hatta bazen diğer uzmanlık alanlarının da (örn. endokrinoloji uzmanı) değerlendirmesi gerekebilir. Bu durumlara örnek;

  • Diabetes Mellitus, Hipertansiyon gibi kronik medikal hastalığı olanlar

  • Antihipertansifler gibi uzun süreli ilaç kullanım öyküsü olanlar

  • Alkol ya da madde bağımlılığı bulunanlar

Dolayısıyla cinsel işlev bozukluklarının, değerlendirilmesi ve tedavisi bir ekip yapılanmasını gerektirir. Bu ekip içinde mutlaka bulunması gereken uzmanlık alanları; psikiyatri, üroloji, jinekoloji, iç hastalıkları (daha spesifik olarak; endokrinoloji, kardiyoloji) dır.

İlk değerlendirmede yapılan ayırıcı tanı ile sorunun psikolojik, ilişkisel, duruma bağlı ya da fiziksel nedenlerden hangileriyle ilgili olduğu belirlenir. Fiziksel (ilaç yan etkisi, diabet hastalığı, damar hastalıkları vb. ) bir neden olabileceği düşünülür ya da belirlenirse değerlendirilen uzman tarafından ilgili bölüm uzmanına yönlendirilir ve ilgili uzman ile işbirliği içerisinde cinsel terapi planlanır. Sorunun duruma bağlı (belirgin bir başka stres etkeninin bulunması, yorgunluk, aşırı alkol alımı vb) olduğu düşünülürse gerekli öneriler yapılarak izlemeye alınır. İlişkisel (eş ya da sevgili ilişkisindeki sorunlarla ilgili) olduğu düşünülürse aile ya da eş terapisi ya da bireysel psikoterapi alması konusunda yönlendirilir. Psikolojik etkenlerin ön planda olduğu cinsel işlev bozukluğu düşünülürse cinsel terapi önerilir. Psikolojik etkenler içinde psikiyatrik hastalıklara ikincil gelişen cinsel işlev bozukluklarında ise birincil hastalığın tedavisiyle birlikte cinsel terapi uygulanabilir.

Cinsel terapi:

Cinsel terapi, cinsel soruna (cinsel işlev bozukluğu) odaklı psikoterapötik yaklaşımlar içerir. Bilgilendirme, yanlış inanışları düzeltme amaçlanır. Her cinsel işlev bozukluğuna özgü özel teknikler öğretilir.

Süresi, ortalama 1-3 ay arasında olmaktadır. Çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilmesine karşın, haftada en az bir görüşme yapılması idealdir. İlişkileri iyi olan, aralarında sevgi ve güven bulunan çiftlerde cinsel sorunların tedavisi daha kolay ve çabuk olmaktadır. Buna karşın cinsel işlev bozukluğu olup partneri olmayan erkekler de cinsel terapiye alınabilir (1).

İlaç tedavisinin yeri :

Günümüzde bazı cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde kullanılan ilaçlar bulunmaktadır. Ancak, ilaç tedavisi uygulanacak durumlar çok özenle seçilmelidir. Çünkü özellikle psikolojik, ilişkisel etkenlerin rol oynadığı ya da duruma bağlı cinsel sorunlarda ilaç tedavisi hiçbir zaman ilk ve tek başına uygulanacak seçenek değildir. Bazı özel durumlarda, bazı ilaçlar, cinsel işlev düzenleyici etkilerinden yararlanmak amacıyla, geçici olarak uzman doktor kontrolünde kullanılabilir (8).

Cinsel Mitler:

Günümüzde insan cinselliği konusunda önemli gelişmeler olmasına karşın, çok az sayıda insan cinsellik hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahiptir (1).

Kişinin, cinsellikle ilgili doğru olduğunu düşündüğü, çoğu zaman abartılı, yanlı ve bilimsel değeri bulunmayan inanç ve kalıp yargılar cinsel mitler olarak tanımlanmaktadır (9). Cinsel mitler toplumda yaygın olarak kabul görmekte, kişide “gerçek” erkeğin ya da kadının nasıl düşünmesi ve davranmasıyla ilgili bir kalıp oluşturmaktadır. Böylelikle mitler, toplumsallaşma sürecinde cinsel rollerin ortaya çıkmasında belirleyici özellik kazanmaktadır. Toplum kişilerin cinsiyetlerine göre roller yüklemekte ve bu rollere uygun davranmalarını beklemektedir (10, 11).

Erkeklerin çoğunun, sağlıklı bir cinsel yaşamın nasıl olması ve cinsel ilişki sırasında bir erkeğin nasıl davranması konusunda yanlış, değiştirilemeyen, kendilerine özgü kurallara sahip oldukları ve bu kurallara körü körüne inandıkları belirtilmektedir (10).

Cinsel mitlerin cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında ve sürmesinde önemli bir etken olduğu belirtilmektedir. Cinsel işlev bozukluğu olan erkeklerin, cinsel mitler daha çok inandıkları bildirilmiştir (12, 13). Ayrıca, cinsel işlev bozukluğu bulunan erkeklerde, erkeklik rolüne uygunluğun, bulunmayanlara göre daha düşük düzeyde olduğu bildirilmiştir (11). Bu sonucun, cinsel sorunları bulunan kişilerin, kendilerini toplumsallaşma sürecinde belirlenen cinsiyet rolünde başarısız, yetersiz duyumsamalarından kaynaklanabileceği belirtilmektedir.

Aşağıda cinsel mitlerden bazı örnekler verilmiştir:

  1. Erkeklerde cinsel organın boyutu, cinsel gücün göstergesidir

  2. Büyük erkek cinsel organı, cinsel ilişki sırasında kadının daha çok uyarılmasını sağlar

  3. Erkeklerde cinsellik, ergenlik döneminde en yüksek noktasına ulaşır. Yirmili yaşlardan sonra cinsel ilgi, istek ve cinsel ilişkiden alınan haz giderek azalır

  4. Erkekler cinsel ilişkide yalnız cinsel birleşme ve orgazm ile ilgilidir. Duygusallık ve haz alma çoğunlukla kadınlarda görülür

  5. Erkeklerde çabuk boşalma, erkekliğin göstergesidir

  6. Cinsel ilişkinin başlangıcında sertleşme (ereksiyon) güçlüğü olursa, büyük olasılıkla iktidarsızlık gelişecektir

  7. İlk cinsel birleşmede başarılı olunması, sonraki cinsel yaşam boyunca da başarılı olunacağının göstergesidir

  8. Masturbasyonun erkeğin cinsel gücüne zarar verici etkisi olabilir

  9. Oral seks, olgunlaşmamışlığın göstergesidir ve güvensizdir

  10. Erkek ve kadının cinsel ilgileri ve sorumlulukları temel olarak farklıdır

  11. Fantazileri olan erkekler eşcinsel olmaya eğilimlidirler

  12. Eşcinsellik, bir akıl hastalığı çeşididir

  13. Cinsel birleşme için en doğal pozisyon erkeğin üstte olduğu pozisyondur

  14. Sağlıklı ve uyumlu bir erkeğin hiçbir durumda cinsel performansı bozulmaz

  15. İstenmeyen gebelikleri önlemek, yalnız kadının sorumluluğundadır

  16. Sertleşme (ereksiyon), hemen daima cinsel arzu ve uyarılmanın işaretidir

  17. İyi bir sevgili (eş), hemen her cinsel birleşmelerinde partnerine orgazm yaşatabilmelidir

  18. Bazı erkekler doğuştan iyi sevişirler. Bazıları ise cinsel bilgilerini ve cinsel becerilerini ne kadar artırırlarsa artırsınlar onlarla kıyaslanacak bir performansa erişemezler

  19. Bir çift için, “aynı anda orgazm” gerçekleştirilmesi gereken en önemli amaç olmalıdır

  20. Normal bir çift için, cinsel ilişkinin sıklığı, yirmili ve otuzlu yaşlar için haftada en az 4 olmalıdır. Daha azı düşük cinsel dürtünün göstergesidir

  21. Menstruasyon (adet dönemi) ve gebelik dönemlerinde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır

  22. Kalp krizi ya da inme geçiren erkekler cinsel ilişkiden kaçınmalıdır

  23. Erişkinliğe ulaşan erkekler, fantezi ve masturbasyona karşı olan ilgilerini kaybederler

  24. Erkeklik hormonu almak, cinsel gücü tümüyle artırır (1).

Dr. Özay Özdemir

KAYNAKLAR

  1. McCarthy B, McCarthy E. Male Sexual Awareness. Second Edition, Carroll&Graf Publishers, Inc. New York, 1998.

  2. Taştan U. Cinsel işlev bozukluğu olan erkeklerde anksiyete ve depresyon: Uzmanlık tezi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, İstanbul, 1996.

  3. Kayır A, Geyran P, Tükel R, Kızıltuğ . Cinsel sorunlarda başvuru özellikleri ve tedavi seçimi. XXVI. Ulusal psikiyatrik ve nörolojik bilimler kongresi, 1-4 Kasım, İzmir, 1990.

  4. Hawton K. The behavioural teratment of sexual dysfunction. Br J Psychiatry 1982; 140: 94-101.

  5. Renshaw DC. Profile of 2376 patients treated at Loyola Sex Clinic between 1972 and 1987. Sexual and Marital Therapy 1988; 3: 111-117.

  6. Rosen RC, Leiblum SR. Treatment of male erectile disorder: Current options and dilemmas. Sexual and Marital Therapy 1993; 8: 5-7.

  7. Kayır A. Cinsellik ve cinsel işlev bozuklukları, in: Psikiyatri, Adam E, Tükel R, Yazıcı O (eds). İstanbul, İstanbul Tıp Fakültesi Basımevi, 1995, 228-235.

  8. Özmen HE. Cinsel işlev bozukluklarında ilaç tedavileri. Nöropsikiyatri Arşivi 1997; 4: 186-191.

  9. Kora K, Kayır A. Cinsel roller ve cinsel mitler. Düşünen Adam 1996; 9: 55-59.

  10. Eker E, Özmen M, Özmen E. Cinsel Sorunlar ve Tedavileri El Kitabı. İstanbul, Menteş Kitabevi, 1993.

  11. Aslan SH, Alpaslan ZN, Aslan RO. Cinsel işlev bozukluğu olan erkek hastalarda cinsiyet rolleri ve cinsel mitler: Karşılaştırmalı bir klinik çalışma. Nöropsikiyatri Arşivi 1997; 4: 169-172.

  12. Üçok A, Kayır A, Yücel B, Motovallı N. Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları ile cinsel inanışlar, cinsiyet rolleri arasındaki ilişki. Nöropsikiyatri Arşivi 1991; 2: 98-101.

  13. Baker CD, De Silva P. The relationship between male sexual dysfonction and belief in Zirbelgeld’s myths: An empirical investigation. Sexual and Marital Therapy 1988; 3: 229-238.

 

 © 2022 Simurg Psikiyatri Psikoterapi
Kullanım Sözleşmesi | KVKK Aydınlatma Metni